28 Ağustos 2014 Perşembe

Bebek oldu sosyal hayat biter mi?


Doğum sonrası, annenin yaşadığı bu büyük değişimle ve bir çok zorlukla başa çıkmak zorunda olduğu bir dönemdir. Anne bebeğe ne kadar hazırlıklı olursa olsun, uykusuz geceler, bebeğin neredeyse ara vermeksizin bakımı, bu yeni role alışma (kadın olma, eş olma, evlat olma, iş çevresindeki rolü gibi rollerine yeni eklenen “annelik rolü”ne), ayrıca fiziksel olarak da doğum sonrası iyileşme gibi zorlayıcı etkenlerle dolu bir adaptasyon süreci onu beklemektedir. Bu nedenlerle çoğu annede doğum sonrasında duygu dalgalanmaları hatta depresyon belirtileri görülebilir. Bu tip belirtiler görülmese bile özellikle ilk aylarda annelerin banyo yapmaya hatta tuvalete gitmeye bile zaman bulamadığı bir gerçek. Bebeğin bakımının yoğunluğu içinde sosyal hayatını dengede tutmaya çalışması ise oldukça zor.

Bu kaçınılmaz bir sonuç çünkü ister istemez doğumdan sonra hayat değişiyor ve artık çocuğu olan ailelerle daha iyi anlaşabildiğinizi farkediyorsunuz. Çünkü siz bekar veya çocuğu olmayan arkadaşlarınızla bir restorandayken dünyayı keşfetmek için bitmez tükenmez bir merak duygusuna sahip olan çocuğunuzun peşinden koşarken doğal olarak o sıradaki sosyal ortamın gerektirdiklerini takip edemiyorsunuz. Doğal olarak sizin gündeminizde en iyi göğüs pedinin hangi marka olduğu veya ne zaman katı gıdalara geçmeniz gerektiği var. Bekar arkadaşınız size barda tanıştığı adamı anlatırken sizin bütün anlatmak istediğiniz bir önceki gece bebeğinizin ilk defa 4 saat aralıksız uyumuş olmasının memnuniyeti olduğunda gündemler, beklentiler çakışmıyor. Böylece bir süre sonra arkadaşlarınızdan uzaklaşmaya başlıyorsunuz.... Veya henüz anne baba olmamış arkadaşlarınızın anne baba olmasını bekliyorsunuz aynı dili konuşabilmek için...

Yeni bir bebek sahibi olmakla insanlar hayatın başka bir evresine geçiyorlar. İnsanın bu dönemi nasıl yorumladığı eşiyle olan ilişkisinin kalitesiyle, kendi kişiliğiyle, büyüdüğü aile ortamıyla, geçmiş yaşantısıyla ve bu döneme ne kadar hazır olmasıyla yakından ilişkili. Çünkü kişi kendini iyi ve sağlıklı hissettiği ve hazır olduğu oranda bu dönemi “olumlu” veya tam tersi “hayatını sekteye uğratan-olumsuz” bir dönem olarak algılayabilir.

Sosyal hayat belki çok azabilir fakat anne ve babalıkla birlikte başlayan başka bir dönem var. Zaten -özellikle kadınlar için- bir kadın eğer anne olmaya gerçekten hazırsa sosyal hayat, partiler, şık ayakkabılar, şık restoranlar, alışveriş, kariyer hırsları birdenbire cazibesini yitirmeye başlar. Aslında “basit yaşamanın” ne kadar zevkli olduğunun farkına varmaya başlar anne, çünkü yanıbaşında öylesine yalın bir varlık yaşamaktadır ki... Geçen gün okuduğum bir yazıda bir anne şöyle diyordu: “Anne olmasaydım topuklu ayakkabı giymeden de şık olunabilineceğini farkına varamazdım...” İşte bu yalınlık günümüzün hızlı ve materyalist dünyasında gündelik koşuşturma içinde yorulmuş ve kaybolmuş kişilere aslında çok iyi gelir...

Sosyal ilişkileri eskisi kadar yoğun yaşayabilmek için ya annenin insan üstü bir çaba sarfetmesi gerekir ya da sosyal dengeyi sağlamak adına bebeğini boşvermesi. Dolayısıyla yeni anne, hamileliğinde ve doğum sonrasında “ belki de hayatında ilk kez” sadece kendine ve bebeğine özen göstermeli. Kendisi ve bebeği için belki de bir miktar egoizm şart. Dolayısıyla sigara içen misafirini rahat ettirmeye çalışmak herhalde yeni annenin düşüneceği en son şey olabilir diye düşünüyorum.

PEKİ NASIL BİR TUTUM İZLEMEK GEREK? NASIL BİR DENGE?
Öte yandan, çocuğunuza özen göstermek adına sosyal hayatı tamamen bitiren, bırakın arkadaşlarla sosyal hayatı, birbirine hiç zaman ayırmayan, sinemaya bile gitmeyen, iki kişi bir parka çıkamayan anne babalar var. Bu anne babalar çocukları 6 yaşına gelip de kendilerinden ayrıştığında (okul dönemi başlayıp çocuğun sosyal becerileri, çevresi önem kazandıkça) bir de bakarlar ki çevrelerinde hiç arkadaşları kalmamış, hatta karı-koca ilişkileri zedelenmiş... Hatta sosyal hayatı ve birbirlerini bırakın, kendilerine bile hiç zaman ayırmamışlar... Böyle olmasına izin vermemek için bebeğin ilk aylarını atlattıktan sonra, bebek büyüdükçe anne baba yavaş yavaş eski hayatlarına dönmeye çalışabilirler, elbetteki kendilerini ve çocuklarını fazla zorlamadan... Artık annenin sütünü sağma ve buzdolabında saklama rahatlığı da gözönünde bulundurulursa, sosyal hayatı kaldığı yerden yakalamaya çalışabilirler.

Çocuğu korumacı yetiştirmek, “kimse çocuğuma benden daha iyi bakamaz” düşüncesiyle hareket etmek hem anneyi yıpratan bir bakış açısı hem de çocuğa iyi gelen bir tutum değil. Annenin bir başka yetişkine (bebek bakıcısı, anneanne,vs) güvenmeyi öğrenmesi çok önemli. Bebeğin de anne babanın hayatına ayak uydurmayı öğrenmesi önemli. Daha önce de belirttiğim gibi fanus içinde çocuk yetiştirmek çok sakıncalı. Böylece anne sosyal ilişkilerini de tutabildiği kadar dengede tutabilir. Ayrıca annenin başkalarına güvendiği ölçüde çocuk da insanlara güvenmeyi öğrenir. Çocuğun anneden ayrışmasında bu önemli bir kriterdir.

Sonuç olarak şöyle söyleyebiliriz: Anne babanın bebek doğduktan sonraki hayatıyla öncesi bir olamaz, pek çok şey değişiyor. Bu değişimlere anne babanın ne kadar hazırlıklı olduğu çok belirleyici ve hamilelik dönemindeki “hazırlık” sadece oda hazırlamaktan veya bebek bakımı kitapları okumaktan ibaret olmamalı. Eşler oturup artık karı kocalığa eklenecek yeni rollerini, çocuk sahibi olmanın kendileri için ifade ettiği anlamları, birbirlerinden ve hayattan beklentilerini konuşarak ortak noktalara varabilirler. “Kısa vadede ve uzun vadede gelecek nasıl olacak” ayrıntılı şekilde tahmin etmeye çalışabilirler. Ancak bu şekilde sağlıklı ilişkilere sahip olarak, sağlıklı ortamlarda çocuk yetiştirebilirler.

Hiç yorum yok: