6 Nisan 2014 Pazar

İLK HAMİLE OLDUĞUNUZU ÖĞRENİNCE...

Siz ilk ne zaman öğrendiniz hamile olduğunuzu evliliğinizin kaçıncı yılında,ayında.Evde test yaparak mı yoksa hastahanede mi..bunların hepsi birer heyecan yüklü hayatımızda.ilk bebek bekleyen biri için çok heyecan verici bir olay bu,birde gerçekten anne baba olmaya hazır bir durumdaysanız o minik yavruyu sabırsızlıkla istiyorsanız hayatınızda muhteşem sevince dönüşüyor bu durum.Henüz bebek düşünmeyip hamile olduğunu öğrenenlere üzüntü ve kabus dolu bir anı oluyor bazılarına bu güzel şey, ama genelde çoğu insanın mutluluk mucizesi bence :)


İŞTE SONUNDA HAMİLEYİM...PEKİ ŞİMDİ NE OLACAK!!!

Belki uzun zamandır çocuk sahibi olmak istiyordunuz, belki de hiç beklemediğiniz bir anda hamile kaldınız. Kendinizi bu fikre ne kadar hazırlarsanız hazırlayın, hamile olduğunuzu doktorunuzun ağzından duyduğunuz, ya da o minicik karaltıyı ultrasonda gördüğünüz anda heyecanla birlikte bir endişe de başlar. Acaba bir sorun çıkacak mı? Bebeğim sağlıklı doğacak mı? Diyelim herşey yolunda gitti, peki ama ben iyi bir anne olabilecek miyim? Bebeğime yeterince iyi bakabilecek miyim? Bunların da üstesinden geldim diyelim, iş hayatım ne olacak, bıraktığım yerden devam edebilecek miyim? Ya eşim? Bir bebeğimizin olması ilişkimizi nasıl etkileyecek? İkili ilişkimiz üçlü bir ilişki haline gelecek, yeni bir denge kurabilecek miyiz?...
HAMİLELİK BİR TÜR "YENİDEN GÖZDEN GEÇİRME" SÜRECİDİR: BEDEN İMAJINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER, ANNE VE EŞLE OLAN İLİŞKİ, BEBEĞİN SAĞLIĞIYLA İLGİLİ KAYGILAR, GELECEKLE İLGİLİ ENDİŞELER VE KENDİSİ VE ROLLERİNİN YENİDEN TANIMI, BU SÜREÇTE GÖZDEN GEÇİRMESİ GEREKECEK OLAN ALANLARDIR
Bir kadının hayatı, hamile olduğunu öğrendiği andan itibaren değişir. Bu değişim "olumlu" ya da "olumsuz" gibi kavramlardan bağımsız olarak herkes için farklı biçimde gerçekleşir, farklı bir anlam taşır, ama kim ne derse desin artık yeni bir durum söz konusudur ve yine kim ne derse desin bu süreç kadının başrolde olduğu bir süreçtir. Yaşamınızın ağırlık merkezi değişir. İlginiz zamanla dışarıdan içeriye yönelir, bedeninizde olan bitenle ilgilenmeye başlarsınız.
Beden imajınızdaki değişim en büyük kaygılarınızdan biridir; "eski görünümüme kavuşabilecek miyim" sorusu hamilelik sırasında olduğu gibi doğum sonrasında da içinizi kemirir. Bir tür kontrol kaybı duygusu yaşayabilirsiniz. Hamilelik, bebeğin aylık gelişimi, yapılması gerekenler, yapılmaması gerekenler gibi konularda ne kadar bilgi edinirseniz edinin, içinizde tam da hakim olamadığınız, bilginiz dışında birşeyler olmaktadır. Bu şimdiye dek yabancı olduğunuz sürecin heyecanlı yanları olduğu gibi, endişe verici yanları da olacaktır.
O ana kadar oluşmuş, belirlenmiş olan bedeniniz ile ilgili bir imajınız, bedeninizi algılama ve tanımlama biçiminiz vardır. Hamilelikle birlikte onunla ilgili kaygılar ve bir yeniden gözden geçirme süreci başlar. Bu gözden geçirme süreci, aslında belki geçmiş ve geleceğinizi gözden geçirme sürecinin küçük bir parçasıdır. Toplum içinde şimdiye kadar kendinizi tanımladığınız bazı roller ve bunlarla ilgili şemalarınız -ya da temsili resimleriniz diyelim- vardır. Herşeyden önce bir "kadın"sınız, kocanız için bir "eş"siniz, kendinizi tanımladığınız bir işiniz veya uğraşınız var, "öğretmen", "ev hanımı", belki "doktor"sunuz, belki bir kardeşiniz var ve "abla"sınız, ana-babanız için bir "evlat", "çocuk", arkadaşınız için bir "dost"sunuz, şimdiyse bir rolünüz daha var, başka bir canlının sorumluluğunu üstlenecek bir "anne" resmi oluşturmak zorundasınız. Üstelik de bu yeni rolünüzün eski rollerinizi nasıl etkileyebileceğini, eski şemalarda, resimlerinizde bazı değişiklikler yapmanız gerekip gerekmeyeceğini öngöremiyorsunuz.
Hamilelik ve annelik, kuşkusuz mevcut tüm ilişkilerinizi yeniden gözden geçirmenize neden olur, en azından öncelikleriniz değişmiştir. İlişkiler içinde hamilelik sürecinden en fazla etkilenen, eşiniz ve annenizle olan ilişkiniz olacaktır. Buradaki değişim de yine "iyi", "kötü", "olumlu" ya da "olumsuz" gibi kavramlardan bağımsız olarak, söz konusu ilişkilerde farklı bir sürecin yaşanması ve farklı bir dengeye oturması anlamını taşır. Kocanız da artık sizin için yalnız bir "eş", bir "sevgili", bir "dost" değil, aynı zamanda "çocuğunuzun babası" olacaktır, artık onun için de farklı bir şema, yeni bir resim oluşturmak zorundasınız. Ayrıca, ilişkinizi bundan böyle "iki kişilik" değil, "üç kişilik" bir ilişki olarak yeniden tanımlayacaksınız.


HAMİLELİK ANNEYLE BARIŞMA VE AYRIŞMA SÜRECİDİR 

Annelik rolünü, küçük yaşlarda evcilik oyununda annemizi taklit etmekten başlayarak, annemizden öğreniriz. Kafamızdaki "anne" resimleri, büyük ölçüde kendi annemizle ilişkimiz sırasında veya sonrasında oluşturduğumuz "anne" resimleridir. Anne-kız yaşantımıza ve bu yaşantının tortusundaki duygularımıza göre kendi annelik şemamızı oluştururuz. "Annem gibi olmayacağım, É..yapmayacağım" veya "Keşke annem gibi ÉÉolabilsem" şeklinde düşüncelerle ilerleyen bir süreçtir bu. Hamilelik dönemi, doğum ve doğum sonrasında kendi annemizin "anneliği"ni sorgular, hatırlar, yeniden gözden geçirir ve farklı bir düzleme oturturuz. Bu süreç, hem anneyle bir anlamda hesaplaşıp barışma, yetersizlikleriyle birlikte kabul etme, hem de artık kendi annemizden bağımsızlaşıp, ayrışma sürecinin tamamlanmasıyla sonlanır.


BEBEĞİMİZLE HAMİLELİĞİN BAŞINDAN İTİBAREN BİR İLİŞKİ KURARIZ

Hamilelikten başlayarak annenin bebeğiyle olan ilişkisi, basit bir etkileşim değil, aslında oldukça karmaşık bir ilişkidir. Hamile olduğumuzu, orada, içimizin bir yerlerinde hiç tanımadığımız, bilmediğimiz bir canlının büyümekte olduğunu öğrenince, bebeğimizle ilişki kurmaya başlarız, onunla yavaş yavaş bir bağ oluştururuz. Ama nasıl birşey olduğu, kime benzediği, neyi sevip neyi sevmediği konusunda aslında hiçbir fikrimiz yoktur, bizim için bir yabancıdır aslında. Üstelik doğumdan sonra da tüm bu sorularımızın yanıtını bulamayız. Dolayısıyla, bu boşluğu kafamızda daha önceden oluşturmuş olduğumuz resimlerle, şemalarla, hayal gücümüz, beklentilerimiz, kaygılarımız, anılarımızla doldurmaya, yani bilinmeyeni bir ölçüde bilinir kılmaya çalışırız. Gebeliğin ilk üç ayı daha çok kendi vücudumuzla ilgilenerek geçer. Hormonal değişiklikler nedeniyle vücudumuz yeni koşullara uyum sağlamaya çalışır, bulantı-kusma bizi yeterince oyalar. Oysa, bebeğin dışarıdan da farkedilebilir bir büyüklüğe ulaştığı, hareketlerini hissetmeye başladığımız dönem olan hamileliğin ikinci üç ayında bebeğe daha fazla odaklanırız. Bebeğimizle ilgili hayaller, beklentiler geliştirmeye, bazı resimler oluşturmaya başlarız. Son üç ayda, doğum stresinin de yaklaşmasıyla, hayallerin yerini kaygılar almaya başlar, fiziksel rahatsızlığa bağlı uyku sorunlarıyla birlikte, bebekle ilgili kabuslar görürüz. Bu arada, doğacak bebeğimizin beklentilerimizdeki bebekten çok farklı olabileceğinin bilinçaltında farkında olduğumuzdan, bebekle ilgili fantezilerimizi azaltırız, son üç ayda hayallerin yerini daha çok kaygılar alır.


BEBEĞİMİZLE İLGİLİ HAYALLERİMİZ, DOĞACAK BEBEĞE YER AÇABİLECEK KADAR ESNEK 

OLMALIDIR

 Bebeğimiz doğmadan, kendimizle ilgili bir anne resmi oluşturduğumuz gibi, yine geçmiş yaşantılarımızdan yola çıkarak, belki çocuk sahibi olma nedenlerimizle de ilişkili olan bir bebek resmi oluştururuz. Doğum sonrasında annenin bebeğine hayalindeki bebek resmiyle yaklaşması bazı sakıncalar yaratabilir. Her bebeğin kendine özgü bir fizik yapısı olduğu gibi, kendine özgü bir mizacı da vardır. Hakkında hemen hiçbir şey bilmediğimiz bebeğimizi tanımaya çalışmak ve özelliklerini keşfetmek yerine ona tamamen kendi beklentilerimizi yükleyerek, hayalimizdeki bebek resmiyle yaklaşmak, bebeğimizle ilişkimizi olumsuz yönde etkileyebilir. Sakin, uysal, sarışın bir bebek bekleyen anne, hareketli, sürekli ağlayan, esmer bir bebekle karşılaştığında, bebeğiyle iletişim kurabilmek için yarattığı resimde doğacak bebeğe yer açabilmeli, beklentilerinde esnek olabilmelidir. Bebeğe genç yaşta ölen, sevilen bir yakının isminin verilmesi ve ileride onun gibi biri olacağı beklentisi, ilk aylardan itibaren bebekle ilişkiyi etkileyeceği gibi, ileride de gencin altında ezileceği bir yük haline gelebilir.


HAMİLELİK, KADININ YAŞANTISINDA ÖNEMLİ EVRELERDEN BİRİDİR 

Hamilelik, çocukluk ve ergenlik gibi hayatın önemli bir evresi olarak kabul edilebilir. Dokuz ay boyunca bebek büyüyüp gelişirken, anne adayı da kendini doğuma ve anneliğe hazırlar. Gerçekten de tüm bu fiziksel, hormonal, ruhsal değişimlere adapte olabilmek kolay değildir ve gebelik sırasında ve doğum sonrası aylarda depresyon, oldukça sık karşılaşılan sorunlardandır. Kadın, geçmiş yaşantısı, kişilik yapısı, eşi, ailesi ve yakın çevresiyle ilişkileri, çocuk sahibi olma kararında etkili olan nedenler gibi pek çok faktöre bağlı olarak bu süreci daha kolay ve zevkli, ya da daha zor ve huzursuz bir dönem olarak yaşar. Ancak herşeye karşın, bu zorlu süreç kadına geçmişini, kendine bakışını ve ilişkilerini yeniden gözden geçirip farklı ve daha olgun bir düzeyde yeniden dengeye kavuşturmayı vaad eder. Sözü biraz sosyolojinin alanına dokunarak bitirelim. Ailelerde ortalama çocuk sayısındaki azalmaya da koşut olarak, biz de batılı toplumlar gibi gitgide daha çocuk odaklı bir toplum oluyoruz. Çocukları, çocuk yetiştirmeyi daha fazla önemsiyor, dolayısıyla annelere daha fazla sorumluluk yüklüyoruz. Ama sanki bu arada hamilelik ve annelik sürecini, kadın yaşamının bu önemli evresini çok da merak etmiyor, anne adayı veya annenin içsel yaşantısını anlamak için fazla çaba sarf etmiyoruz.

Hiç yorum yok: